Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü Töreni
Neve Şalom Sinagogu - 27 Ocak 2011
Açılış Konuşması: Holokost Öğretisinin Gerekliliği Süzet M. Sidi
Benim neslimin ya kolunda ya da bacağında çiçek aşısı izi vardır.
Ama çocuklarımızın ne kolunda ne de bacağında öyle bir iz yok...
Çünkü bir zamanların, yaşamı tehdit eden çiçek hastalığı, bugün, yenilmiş, dünya üzerinde yok olmuş, kökü kazınmış bir hastalıktır...
Çiçek aşısını yaptırtmaya da bu yüzden gerek yoktur...
Keşke bugün burada, insanlığı tehdit eden, kin, ayırımcılık, ırkçılık ve katliam için, aynı çiçek hastalığı gibi, dünya üzerinde yok olmuş, kökü kazınmış bir hastalıktır diyebilseydik...
Çocuklarımıza Holokost’u öğretmeye de bu yüzden gerek yok artık diyebilseydik...
İnsanın içindeki, boyutları hayal bile edilemeyecek kötülük hastalığı, yenilmiş, dünya üzerinde yok olmuş, kökü kazınmış bir hastalıktır diyebilseydik...
27 Ocaklarda Holokost eğitiminin önemini vurgulamaya da bu yüzden gerek yok artık diyebilseydik...
Savaşın bitiminden 66 yıl sonra hala Nazi Almanya’sında ve işgal altındaki ülkelerde gerçekleşen planlı vahşeti anlatmak zorunda kalmasaydık..
Dünya insanı Holokost’tan gerekli dersleri almış olabilseydi...
Yıllardır anlatılmaya çalışılan, farklıyı kabul etmemenin, ayırımcılığa, ayırımcılığın ırkçılığa neden olacağı, ve savaşın hiç bir sorunu çözmeyeceği, sadece erteleyeceği anlaşılmış olabilseydi...
Keşke bugün burada Holokost’ta ölüm fabrikalarında katledilen altı milyon Yahudi’yi sadece dualarla anabilsek ve onlara içimizden ‘sizler dünyayı ve insanlığı kurtarabilecek bir dersin kurbanı oldunuz’ diyebilseydik...
İnsanoğlu nihayet farklılığın bir düşmanlık nedeni olmadığını, farklılığın bir zenginlik kaynağı olduğunu anladı diyebilseydik...
Bağırabilseydik keşke ‘kötü öldü, sizler kötüyü öldürdünüz’ diye...
Ama ne yazık ki bu mümkün değil...
Ve bu yüzden bugün burada, insanlığımızın geleceğine yönelik kaygıların her gün biraz daha arttığının bilincinde, Holokost’un anlatılması gerektiğini vurgulamamız gerekiyor.
Herşeyden önce belirtmemiz gerekiyor ki, II. Dünya savaşı sırasında Nazi Almanya’sının Almanya’da ve işgal ettikleri topraklarda kurdukları toplama, çalışma ve ölüm kamplarında altı milyon Yahudi’yi belirli bir plan çerçevesinde, inanılması güç, vahşet dolu metodlarla öldürmesi bir yahudi tarihi meselesi değil bir insanlık tarihi meselesi’dir.
Holokost ya da Shoa olarak adlandırılan bu vahşet “insanlık tarihinin” en kara, en dip noktası olarak kabul edilmiştir.
Holokost, tarihteki herhangi bir soykırım değildir.
Her ne kadar bu terim günümüzde bazan sorumsuzca kullanılıyorsa da Holokost’tan kasıt II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyasında ve işgal ettikleri ülkelerde planlı bir şekilde altı milyon Yahudinin öldürülmesidir.
Holokost tarihte yaşanan tüm diğer toplu katliamlardan dört ana açıdan farklılaşır:
Tarihte , ne Holokost’tan önce ne de sonra, bir devletin mimarlarının ,bilim adamlarının, mühendislerinin büyük bir titizlikle çalışarak, fizibilite raporlarını yaparak ölüm fabrikaları kurdukları ve işlettikleri görülmemiştir. Ama Holokost bu tür bir çalışmanın ürünüdür. Birinci fark budur.
İkinci fark ise Holokost’un amacında yatmaktadır. Sadece Holokost’ta amaç, bir ırkı, bir milleti yeryüzü üzerinden tamamen yok etmek olmuştur. Her tür katliamda acı aynıdır. Acılar karşılaştırılamaz. Hiç bir acı bir diğerinden daha büyük ya da daha küçük olamaz. Karşılaştırılacak olan tek şey bu acının neden çekildiğidir. Hangi amaç güdülmüştür? Holokost bu açıdan tektir. Amaç tüm Yahudileri ve Yahudiliği yeryüzünden tamamen silmek olmuştur.
Üçüncü fark Holokost’ta altı milyon insanın sadece damarlarında Yahudi kanı taşıdıkları için ölüme mahkum edilmiş olmasıdır. İnsanlık tarihinde ilk ve umalım ki son kez ‘biyolojik bir suç’ söz konusu olmuştur. Örneğin Engizisyon döneminde de Yahudiler kurban olarak seçilmişti ama din değiştiren Yahudi ölümden kurtulmuştu. Holokost’ta ise kanında Yahudilik taşıyan herkes Nazizmin kurbanı olmuştur.
Dördüncü farka gelince: Yahudiler Holokost öncesi dönemde Almanlarla savaş halinde değildiler. Devlet içinde devlet kurmaya çalışmıyorlardı. Devletin aleyhinde çalışmalarda bulunmuyorlardı. Aralarında hiçbir anlaşmazlık olmadan saldırıya uğramak, katledilmek sadece Holokost döneminde gerçekleşmiştir.
İşte bu farklar bilinmediği taktirde Holokost diğer toplu katliamlarla aynı rafa konacak ve bir daha gerçekleşebilmesi için gerekli ön şart sağlanmış olacaktır. Burada bir daha gerçekleşmesi derken kurban ve cellatların aynı olmayabileceğinin, başka cellatların başka kurbanlar seçebileceğinin altını çizmek isterim. Her birimiz, her an, herhangi bir özelliğimiz nedeniyle bu tür bir vahşetin kurbanı olabiliriz, çünkü II. Dünya Savaşı sırasında yeryüzündeki tüm Yahudileri yok etme isteği, yeryüzündeki tüm pul koleksiyoncularını ya da tüm bisiklete binmeyi bilenleri yok etme isteği kadar anlaşılmazdır.
Holokost’un simgesi Auschwitz ölüm kampı, 27 ocak 1945 günü, bundan tam 66 yıl önce, Sovyet Ordusu tarafından kurtarıldı. İnsanlık o gün, o zamana kadar hiç görmediği, hayal bile edemediği boyutta bir vahşete, bir insanlık dramına şahit oldu.
66 yıl önce...
Günümüzde yeter derecede insanlık dramı yaşanırken üstünden 66 yıl geçmiş Holokost’u tekrar tekrar anlatmak... Niye?
Tanah’ta anlatılan, Tanrı’ya inancı tam olan İyov’un, Kur’andaki Hz. Eyüb’ün hikayesini muhakkak bilirsiniz. İyov, varlıklı, mutlu bir yaşamı olan, on çocuk babası, çok sabırlı bir dindardır. Ancak Tanrı ile melekleri arasında bir anlaşma gereği İyov’un başına binbir bela gelir, tüm servetini, evini ve tüm çocuklarını kaybeder, korkunç acılar çekerken bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de vücudunu çıbanlar sarar… Beraberinde bir çok soru getiren hikaye basitçe budur.
Hasidik bir hikayeye göre İyov, Musa zamanında Mısır’da yaşayan Firavun’un üç danışmanından biridir. Firavun bir gün İyov’u diğer iki danışmanı Yitro ve Balam ile birlikte yanına çağırır. Yahudi meselesine bir çözüm aramaktadır. Yitro, Musa’nın tarafını tutar, ve Firavun’a ona halkıyla birlikte Mısır’ı terketmesine izin vermesi gerektiğini söyler. Balam ise karşı görüştedir. Musa’ya hiç bir izin verilmemelidir. Fikrini belirtme sırası İyov’a gelince o tarafsız kalmayı yeğler. Hiç bir şey söylemez. Midraş’taki bir yoruma göre İyov’un daha sonra çekeceği tüm ızdırapların nedeni, işte bu tarafsızlığıdır.
Tehlikenin gelmekte olduğu, ya da varolduğu zamanlarda, insanoğlunun tarafsız kalma hakkı yoktur. Bir insan topluluğunun bireylerinin yaşamı, hakları herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığında tarafsızlık kabul edilemez, zira tarafsızlık hep tehlikeyi yaratanın yanında yer alır, asla tehlikede olanın, kurbanın değil…
Taraf olmanın da tek yolu vardır, bilgi edinmek…
Holokost bu yüzden anlatılmalı, öğretilmelidir...
1942’de Almanya’nın Wannsee bölgesinde muhteşem bir şatoda Nazilerin aldığı ‘son çözüm’ kararı ve uygulaması bilinmezse, insanlık tarihi son çözümlerin karanlığında yok olabilir. Tehlike bu denli ciddidir...
Bu yüzden Holokost eğitimi verilmelidir...
Holokost eğitimi ile insanoğlu beş önemli konuda eğitilecektir:
Holokost eğitimi temel ahlaki ve insani değerlerin sınanmasıdır. Holokost eğitimi basit bireyin sorumluluk taşıyan bireye dönüşmesi için alması gereken mecburi bir derstir. Holokost, öğrenmemiz ve nesilden nesile öğretmemiz gereken tarihi bir olgudur.
Değerli dinleyenler,
Benden önceki neslin kimi insanlarının kollarında Nazi Almanyasının onları bir sayıya dönüştürmek istediklerinin izi vardır.
Bizim kollarımızda ise öyle bir iz yok.
Ama ne yazık ki bizde bu izin olmayışının nedeni, tüm insanlığı tehdit eden kin, ayırımcılık, ırkçılık, ve katliamların dünya üzerinde yok olmuş olması, ya da kökünün kazınmış olması değil... Heyhat!
Öyle bir iz olmayışının nedeni, insan doğasında var olan kötülüğü besleyecek güçlerin sadece, karanlık mağaralarda uygun zamanı bekliyor olması...
Uygun zamanı yaratacak olanlar da,
uygun zamanın gelmesini engelleyecek olanlar da biziz...
Seçim bizim...
Teşekkürler