Yahudiler sadece aynı dine inanan insanlar değil, aynı zamanda dinsel-etnolojik bir toplumdur. Yahudilik kendine bağlı olan kişileri hem uygulamalarda hem de inançta yönlendirdiğinden hem din, hem de yaşam şeklidir. Bu unsur ise Yahudiliğe ait kültür ile Yahudilerin kültürel çalışmalarını ayırt edebilmeyi zorlaştırır.
Yahudi toplumları tarih boyunca Eski Yunan uygarlıklarından, Ortaçağ ve sonrası Avrupa'sına, Müslüman İspanya ve Portekiz'e, kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya, Hindistan ve Çin'e, günümüz çağındaki Amerika Birleşik Devletleri'ne ve İsrail'e kadar çok değişik yerlerde ve zamanlarda, dinle ilgisi olmadığı halde Yahudi niteliği olan kültürel olguların gelişmesine tanık olmuşlardır. Bu özelliklerin bir kısmı dinden, daha fazlası ise Yahudiliğin içinden, diğer toplumlarla olan etkileşiminden, toplumun kendi içindeki sosyal ve kültürel canlılıktan kaynaklanıyordu. Bu özellik birbirinden farklı, kendilerine has kültürlere sahip, birçok değişik toplumun her birinin gerçek Yahudi toplumları olarak oluşmalarına yol açtı.
Yahudilerin en az iki bin yıl boyunca ortak bir kültürleri olmadı. Bu zamanlarda Yahudiler dünya yüzünde her tarafa yayılmışlardı. 19'uncu yüzyılda Aşkenazlar çoğunlukla Avrupa'nın doğusunda, Sefaradlar ise kuzey Afrika, Türkiye ve diğer küçük toplumlarda, Mizrahi (Ortadoğulu)'lar Arap topraklarında, daha küçük topluluklar da Etiyopya, Kafkasya ve Hindistan gibi yerlerde yaşıyorlardı.
Bu topluluklar arasında iletişim ve gidip gelme olmasına rağmen (örneğin Engizisyon sırasında birçok Sefarad kuzeye Aşkenazların arasına yerleşti, bazı Aşkenazlar Ortadoğu'ya taşındı, Iraklı tacirler Hindistan'da bir Yahudi cemaati kurdular) halkın çoğunun gettolar, "dhimmi" kanunları ve başka nedenler yüzünden diğer kültürlerle bağlantısı yoktu.
Ortaçağda doğu Avrupa'nın Yahudi toplumlarında yüzyıllar içinde belirgin kültürel özellikler oluştu. Aydınlanma Döneminin (Rönesans ve Reform) evrensel eğilimlerine rağmen Yidiş dilini konuşan doğu Avrupalı birçok Yahudi kendilerini değişik bir halk grubu olarak görmeye devam etti. Yine de özellikleri dinle kısıtlı olmayan bir etnik grup kavramını Aydınlanma Döneminden esinlenerek benimsediler.
Konstantin Makyuka Yidiş konuşan Yahudilerin kültüründe genelden farklı, fakat ayrımcı olmayan bir Yahudi ruhundan bahseder. Bu durum, Romantizm hareketinin Avrupa'daki milliyetçi kişiliği öne çıkarması ile daha da çoğaldı. Örneğin 19. yüzyıl sonu - 20. yüzyıl başında Yahudi İşçi Sendikası'nın üyelerinin dinle ilgisi yoktu, ayrıca bu kuruluştaki liderlerden biri Hıristiyanlığa dönmüş anne ve babanın çocuğu olmasına rağmen kendisi Hıristiyan inancında değildi.
Orta ve batı Avrupa'daki Yahudi Özgürlüğü hareketi onların eşit haklar kazanması ve laik topluma girebilmeleri için bir fırsat oldu. Aynı zamanda doğu Avrupa'daki pogromlar yüzünden 1880'le 1920 yılları arasında 2 milyon kadar Yahudi, Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. 1940'larda Holokost, Avrupalı Yahudilerin büyük bir kısmının ülkelerinden sürülmesine ve imha olmasına neden oldu. Bu olgu ve yeni kurulmuş olan Israil Devleti'ne Arap ülkelerindeki Yahudilerin toplu göçü Yahudi toplumunun coğrafi değişimini meydana getirdi.
Geleneksel Yahudiler arasında laik kültürü ayırmak zor, çünkü kültür bütünüyle dinsel geleneklerle karışmış durumda. Yahudilik ve Toplum Araştırma Enstitüsü Başkanı Gary Tobin, şöyle diyor; "Aslında dinle kültür arasında bir ikilem yoktur. Her dini unsur kültürle doludur, her kültürel olay da dinle doludur. Sinagogların kendileri birer Yahudi kültür merkezidir. Sonuç olarak hayat nedir? Yemek, ilişkiler ve ruhsal zenginlik; tam da Yahudilerin hayatı gibi. Medeniyet ve kültür de geleneğimizin elzem bir parçası. Pesah sederine bakın - tam bir tiyatro. İçinde kültür unsuru olmasa, Yahudi öğrenimi ve dindarlığı çok sıradan olurdu."